Mayıs 24, 2010

Kendime terapi...

Hayat denilen şeyin binlerce katmandan oluşması ilginç değil mi? Her bir katmanda ayrı hayatlar, ayrı yollar...
Doğduk ve bugüne kadar belli bir çerçevede geldik belki; belki de bugüne kadar bile katmanlar değiştirip durduk. Aynı katmanda bile farklı yollara girdik.
Çok ilginçtir ki, o gün yediğimiz şeyler bile hayatımızın gidişatında küçük de olsa birşeyleri etkiliyor. Protein ağırlıklı yenilen bir yemekten sonra yapmak istediğimiz aktiviteler ve oralarda karşılaşacağımız olaylarla; karbonhidrat ağırlıklı yediğimizdeki birbirinden farklı.
Uyku zaten başlı başına fark yaratan bir etken; az uyuduğumuzda verdiğimiz tepkiler farklı, çok uyuduğumuzdakilerden. Az uyuduğumuzda bilinçüstü uyuma isteğine yenik düştüğünden, daha çok bilinçaltı ile yani daha ilkel hareket edebiliyoruz.
Peki bunlardan hangisi biz oluyoruz, hangi fiziksel koşullar altındayken ve buna bağlı ruhsal durumlardan hangisindeyken yaptığımız tercihleri baz almalıyız?
Uyku ve yemek düzeni yerleşik ve sosyal hayatı yolunda giden bir halde olduğumda; enerjik ve hayata dair pek çok şey yapmak isteyen şirin kız oluyorum. Herhangi bir sistemimde bir eksiklik olduğunda; aksi, ters ve tutunamayan olabiliyorum. Hangisine göre kurmalıyım hayatımı peki?
Bu kadar basit bir açıdan değerlendirildiğinde bile temel ayrımlara yol açan etmenleri daha büyük daha etkili şeyler açısından düşünürsek?
Hangi şehir, kimlerin yanı, hangi kültür, hangi o, hangi bu...
İlginç bir karmaşa bu, fazla empatik olmanın da getirdiği...
Kendimi bambaşka insanların yerine koyarak düşüne düşüne, birçok şeyde tercih yapmaz oldum. Tabii ki hayatımda temel tercihler ve bir ben var; ama kendime yaptığım yüzlerce eleştiri ve bitmek bilmeyen bir gelişim daha ağır basıyor.
Nereye kadar geliştirmek kendini peki?
Nereye kadar kendini doğru görmek isteği?
Kendi hatalarımı değiştirmeye çalışmak yerine kabul mu etmeliyim? En kötü karar, kararsızlıktan iyi midir yoksa?
Kimi insanlar gibi, gelişimimi bir yaşta dondurmalı mıyım, yoksa bu yolun sonuna kadar gitmeli miyim?
Bu yolculuktan ne kadar şikayet etsem de zaman zaman, beni ben yapan şey bu yolu seçmiş olmam!
Evet, ara ara böyle yazılar yazacağım ve tekrar okumadan yayınlayacağım. Evet, kafamın karışıklığını basamaklar çıktıkça görmek isteyeceğim. Evet, zaman zaman o basamaklardan aşağı geri de düşeceğim. Ama hayatım devam ettiği müddetçe bu yolculuğu sürdüreceğim, kendimi ve insanları anlama çabam; ancak mezarda son bulacak!
Peki bu yolculuğun bu etabında ne olacak?
Düşünmeden gitmeye çalışmakla, istemediğim bir hayatı yaşamak zorunda kalmak istemiyorum!
Üniversite çağında, hayatımın geri kalanını belirlerken buldum kendimi... Bugüne kadar, şeçeneği olmayan yolum buydu sadece ve o da bitti. Burdan sonra yapacağım iş, çalışacağım yer, yaşayacağım şehir, stilim, evim, dekorasyonum ve binlerce 'Kader'imi etkileyecek tercihlerim var önümde.
Sahip olduklarım mı, hayal ettiklerim mi? Hangi doğrultuda çizmeliyim bunları?
Belki de bunları düşünmeden önce kabul etmem gereken bir gerçek var ki, ilk defa bunu kabul etmeye hazır hissediyorum kendimi; sanırım çocukken verdiğim hayatta kalma savaşı sırasında içimdeki çocukla ilgilenme fırsatı bulamadım ve büyüyen yanım içimde kalan çocuğu istediği doğrultuda büyütmeye çalışıyor. Çocukken içimde konuşup duran o sesti belki, hayatını değiştir bu ortamdan kurtulman için ders çalışman lazım diyen... O ses şimdiki beni oluşturdu ve sessizleşti, artık tercihleri bana bırakıyor. Burdan sonra hayat tercihlerden ibaret diyor.
Peki ne yapayım? İçimdeki çocuğa ne öğreteyim? Ona hayatı pozitif öğretsem, olumsuzluklara kırılır mı? Benim yaşadıklarımdan öğrendiklerimi bilmemek, silahsız bırakır mı hayatta onu? Peki, tüm olumsuzluklarını bilirse dünyanın inancı kırılmaz mı?
Koşullarıma göre mi öğretmeliyim, yoksa hayalerime göre mi ona dünyayı?
Kaç eli bak bunları sıkı sıkıya tutabilirsin diye tanıtmalıyım ona?
Fazlaca düşünmeden yaşamayı mı öğretmeli yoksa, olumlu dünya perspektifi içinde?
Yolcularının kafalarındaki soruların cevabını aramak için bindikleri bir tren gibiyim; şehirler, ülkeler geliyor geçiyor içimden. Aidiyetim yok, sahibiyetim yok, paylaşımlarım sadece çok...

Not: İçimdekileri dökmek için yazdığım birkaç satırdı, kendime yabancı bir gözle bakıp değerşendirme yapabilmek için tekrar okumadan ve hiçbir düzeltme yapmadan yayınlıyorum. Okuyanların da yargılamadan, belki anlamaya bile çalışmadan okumalarını rica ediyorum.