Nisan 05, 2010

'Self-observation is self-healing'

Kendini gözlemleme, kendini iyileştirmektir. Kutsal kitabımda belki kaçıncı kez okuduğum bu cümle, bu gece beni bunu yazmaya sevk etti. Bir hayat telaşı içerisinde, kendi yarattığımız dinamiklerin oluşturduğu bir cenderede hayatı yaşamaktan uzak 'idame ettirirken', dönüp kendine bakmayı bir kere daha hatırlattı da birkaç satır karalamak istedim.

Herkes kendi dünyasınca yaşarmış, büyüdükçe hayatın öğrettiği bu gerçekten uzakken kimbilir belki daha da rahatken, doğruların varlığına inanırdım pek çok çocuk gibi. Çevreden gelen tepkilerin belirlediği kriterlerce yaptıklarımın doğru mu yanlış mı olduğunu test eder, doğrusunu yapmaya çalışırdım. Oysa her insanın, her çevrenin kendince doğruları varmış, bir toplulukta doğru olan ötekince yanlış olabilirmiş. Bunları öğrendikçe, 'ee o zaman?' diye sordukça, doğruyu yanlışı içimde aramayı öğrendim. Doğruyu yanlışı ararken uzaklaştım, tabulardan, dogmalardan, toplumsal kurallardan... Başkalarının tecrübelerinden faydalanmak gerek doğru, ama her olay kendi dinamiklerini barındırır ya içinde dışardan aynı gözükse bile. Kendi yaşantımı, kendi kurallarımca belirlemeyi öğrendim. Olumsuz tepkilerde yılmamayı, olumlu tepkilerde şımarmamayı... Bir şekilde hayatın içine katıldıkça, daima daha derine, sorgulamalara son vermek gerektiği öğretilmeye çalışıldı. Oysa bir bitkiden fazlasıydı insan, sorgulayan... En başta kendini, sonra bütün evreni. Biliyorum sonu yok yazdıklarımın, ben de birçokları gibi bir neticeye varamayacağım düşündüklerimde ama olsun bazen yolculuğun öğrettikleri varılan limandan daha değerli!
Amacı ne yaşamanın, amacı ne yaşamamın? Dünyevi şeyler desen değil, ahiret desen yalan... Ruh olgunlaşmasıdır amaçlanan. Ruh olgunlaştıktan sonra ne olur peki?
...
Burada durmak zorundayım blog'um, düşünebilmenin bile 1'de kapanan internet odasında sınırlandığı noktada duruyorum.
İyi geceler...